Stefan Zweig Amok Koşucusu

09:40:00

Stefan Zweig, bu kitabında da beni yanıltmadı ve yarattığı karakterin iç psikolojisini bizlere olağanüstü diliyle sundu.

 
İntihar etme, ölüm, yaşam gibi konular Stefan Zweig'ın zihnini gençlik yıllarından beri meşgul etmiştir. Yaşamının bir anlamı kalmadığını anladığı anda yaşamına kendi eliyle son verebileceğini daha üniversite yıllarında söylemişti. İlk evliliğinde karısı Friederike'yi kendisiyle birlikte intihar etmesi için zorlayan, sonra bu düşüncesinden vazgeçmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında, ikinci karısıyla birlikte yaşamına son verdi. Yazar, önceki intihar girişimlerinden vazgeçmiş olsa da korkularını, romanlarındaki ve öykülerindeki kahramanlara yaşatıyor. Hayatın anlamsızlığını ya da çelişkili olmasını karakterlerine yansıtarak aslında "Ben böyleyim. Benim düşüncem bu." diye bağırıyor. 

Bu seferki rotamız Hindistan'dan kalkan Avrupa'ya giden bir gemi.Yardım etmek bizim görevimiz mi yoksa içimizden geldiği için karşımızdaki mutlu olsun diye mi yapıyoruz?

"...elbette ona hiçbir şey için söz veremezdim, ama yardıma hazır olduğunu göstermek bir insanlık göreviydi. Eğer insan bir başkasını zor durumda görürse, elbette ona yardım etme mecburiyeti ortaya çıkardı.."

"Eğer insan kendisine yardım edilmesini istiyorsa lafı dolandırmamalı, hiçbir şey saklamamalı.."

"İnsanın bizzat kendisinin de yardım etmek için buna ihtiyacı vardı, başkasının size ihtiyacı olduğu duygusuna."

İşte Amok Koşucusu bu sorunun cevabını arayan bir doktoru anlatıyor.
Napoli Liman'ından Oceania’ya yolculuk eden bir gemide gerçekleşen olaylar gündeme ağır bir şekilde oturmuştur. Kitap, bu olaydan önce gemide yolculuk yapan birinin yaşadıklarını anlatmasıyla başlar. Gemideki yolcu kabininde durmaktan sıkılan yolcu, geminin güvertesinde kimsenin olmadığı bir saatte gider ve  yıldızları izlemeye başlar. Tam gecenin büyüleyici güzelliğine kapıldığı esnada orada tek olmadığını fark eder. Başka biri önceden keşfetmiştir orayı. İkisinin arasında bir sohbet başlar. Güvertedeki adam korkunç bir yüze sahiptir ve kekeleyerek konuşur. Buna rağmen bu adam yaşadıklarını ve içinde kalan sırları bu gemide tanıdığı yabancıya anlatmak ister. 

Bu korkunç yüzlü adam aslında doktordur. Hindistan'ın küçük bir kasabasında doktorluk yaptığı esnada bir kadın onunla konuşmaya gelir. Zengin ve asil bir kadındır ve tüm çevre tarafından tanınır. Kadın doktora, kocasından olmayan bir bebeği karnında taşıdığını ve bu bebeği kimse duymadan almasını ister. Doktor yasal olmadığını söyleyerek kabul etmez. Kadın çok dil döker ama nafile. Bunun üzerine odadan çıkarak doktora sert bir şekilde bağırır ve ona ihtiyacı olmadığını gururlu ve kendinden emin bir biçimde söyler. Doktor onun bu tavrına çok kızsa da bir kadının boyun eğmediğini görür bu durum onun kadına karşı böyle belirsiz duygular hissetmesini sağlar. 

O diğer kadınlardan çok farklıdır. Kadın kapıyı çarpıp çıktıktan sonra peşinden koşup onu yakalamaya çalışır. Ancak onu elinden kaçırır. Ona yardım etmediği için kendini çok suçlu hisseder. Günlerce her yerde kadını arar. Sorup soruşturur. En sonunda şehir dışında olduğunu öğrenir ve yanına gider. Doktor ona yardım etmek istediğini ve o bebekten kurtulması için elinden geleni yapacağını söylese de kadın kabul etmez. Doktora güvenmez ve bu sırrı açığa çıkaracağını düşünerek itibarının zedelenmesini istemez. Doktor ise çılgınlar gibi yardım etme arzusundan vazgeçmez. Şehirde kalmaya ve oraya tayin istemeye karar verir. Böylece onun her daim yanında olacak ve koruyacaktır. Amacı ona yakın olmak, sırrını kimseye söylemeyeceğine inandırmaktır. Onun peşimde koşup durur. Tıpkı bir Amok Koşucusu gibi..

"Amok şöyle bir şey: Bir Malezyali, son derece sade son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor... orada öylece oturuyor, duygusuz, umursamaz, donuk... tıpkı benim odamda oturduğum gibi... ve birden ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor... dosdoğru koşuyor, hep dosdoğru... nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhosluğu onu daha da öfkelendiriyor... koşan adamın ağzından köpekler saçıyor, delirmiş gibi uluyor... ama koşmaya devam ediyor... Köydeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler... onun koşarak gelmesini gördüklerinde herkesi uyarmak için bağırırlar Amok! Amok! Ve herkes kaçışır... ama o koşmaya devam eder, hiçbir şey duymaz, sürekli koşar, hiçbir şey görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar... ta ki biri onu kuduz bir köpek gibi vurup yere serene yada kendiliğinden köpekler içinde yere yıkılana kadar..."

Sırrını saklamak için doktorluğu parasını bırakıp Avrupa'ya giden bu gemidedir. Çünkü kadına bir söz vermiştir ve Amok Koşucusu olarak bu görevini yerine getirmelidir.
Stefan Zweig sizi yine güzel bir maceraya doğru sürükleyecek.




You Might Also Like

0 yorum